Minyatür Sanatı
Brüksel Jubelpark da düzenlenen 4. Türk Günü etkinliğin de Miyatür sanatı sergisine de yer verildi.
Bu sergiyi yapmak ve katılanlara açıklamalrada bulunmak üzere Sayın Doç.Dr. Ömer Koç Muğla dan davet edildi. Sayın Koç aynı zamanda kendinin yaptığı sanat eserlerinden örneklerle katılımcılara açıklamalarda bulunarak minyatür sanatının güzellikleri anlattı. Minyatür sanatı ve tarihî gelişimi hakkında bilgi veren Yrd. Doç. Dr. Koç, “Türk minyatür sanatı, ilk olarak Uygurlar tarafından Budist ve Maniheist duvar resimleri ile uygulanmaya başlamış, Selçuklularda ise yazma eserleri süslemek, kitapta geçen konuları daha iyi anlatabilmek için kullanılmıştır. Osmanlılarda en olgun dönemini yaşayan minyatür sanatı belgecilik özelliğine sahiptir. Edebi eserler dışında tarihî, bilimsel ve sultanların hayatını ve saltanatını anlatan konularda resimler yapılmıştır.” dedi. Minyatür sanatında kullanılan malzemeler hakkında da bilgi veren Yrd.Doç.Dr.Koç, eski dönem ve günümüz minyatür sanatı uygulamalarından oluşan bir dizi örneğin yer aldığı slayt gösteriminde bulundu. Sergiyi gezenler tarafından çok beğenilen miniyatur sanatı büyük ilgi gördü.
Minyatür, doğu ve batı dünyasında çok eskiden beri bilinen bir resim tarzıdır. Ama minyatürün bir doğu sanatı olduğunu, batıya doğudan geldiğini ileri sürenler vardır. Doğu ve batı minyatürleri resim sanatı yönünden hemen hemen birbirinin aynı olmakla birlikte renk ve biçimlerde, konularda ayrılıklar görülür. Minyatür, kitapları resimlemek amacıyla yapıldığından boyutları küçük tutulmuştur. Bu ortak bir özelliktir. Doğu ve Türk minyatürlerinin bazı başka özellikleri de vardır. Bu minyatürlerin çevresi çoğu kez “tezhip“ denen bezemeyle süslenirdi. Minyatürde suluboyaya benzer bir boya kullanılırdı. Yalnız bu boyaların karışımında bir tür yapışkan olan arapzamkı biraz daha fazlaydı. Çizgileri çizmek ve ince ayrıntıları işlemek için yavru kedilerin tüylerinden yapılan ve “tüykalem“ denen çok ince fırçalar kullanılırdı. Boyama işi için de çeşitli fırçalar vardı. Resim yapılacak kâğıdın üzerine arapzamkı katılmış üstübeç sürülürdü. Renklere saydamlık kazandırmak için de bu yüzeyin üzerine bir kat da altın tozu sürüldüğü olurdu.